01 Mayıs 2024 - Çarşamba

Şu anda buradasınız: / KALP AHVALİMİZ
KALP AHVALİMİZ

KALP AHVALİMİZ Fırat TOPRAK

Modern yalnız insanın ve dahi modernize olmuş zamane Müslümanlarının hatırı sayılır kısmının huzur, sükun ve itminan nimetinden mahrum olduğu, kaygı ve kaos ile malul olduğu gizlenemez gerçeklerdendir. En çok zikredilenin en çok ihtiyacı hissedilen olduğu kabulüyle denenebilir ki muhabbetlerin döne döne ahlaki mevzulara gelmesi önermenin ispatı hükmündedir. Açıktır ki anlamdan/yaşamın gayesinden yoksun hayatların sür git eksilmesi, çözülmesi ve devasa varlıksal, psiko-sosyal sorunlarla yüz yüze kalması kaçınılmazdır. Adı geçen azim ve çok yönlü sorunların bir yönü de – belki de esaslı bir yönü- kalbe, kalp ile müşahhaslaşan insanın derununa bakan yönüne dairdir kuşkusuz. El yevm insanın dünyevileşmesi, maddecileşmesi, sanallaşması, mana boyutunun üzerinde yeterince durulmaması, kalp ve ahvalinin bilinmemesi, kalp hastalıklarının teşhis ve tedavisindeki hata ve eksiklikler telafisi imkânsız trajedilerin, yitik insan ve kayıp nesillerin nedenleridir. Müminlerin hasseten gençliğimizin yaşadığı itikattan ibadete, ahlaktan sosyaliteye kadar çok yönlü sorunların kaynağını kalp ve amellerinde aramak abes olmaz. İslam düşüncesinde kalbin salt göğüs kafesinin sol tarafındaki vücuda kan pompalamaktan ibaret misyonlu bir et parçası olmadığı ehlince malumdur. Kalp manevi âlemin mahalli, mana planında İlahi tecelligahın makarrı, duygu ve düşünce dünyasının özü olarak varoluşun merkezi kabul edilmektedir. Bir başka deyişle kalp beden ülkesinin başkenti olarak Rahmani ve şeytani güçlerin mücadele alanı kabul edilmektedir. Yürek denen et parçası dahi hikmet-i İlahi vücut için merkezi fonksiyonlu kılınmıştır. Gönül denen sevgi, nefret, iman, küfür gibi melekelerin mahalli olan özellik de etimolojik anlamda değişkenliği ifade etmesi manasında kalbin esas boyutuna işaret etmektedir. Halden hale değişen, dönüşen, alt-üst olan, bir kararda kalmayan manası tam da altı çizilmesi gereken manadır. Faziletin kemalini sergileyen bir insandan beklenmedik kusurların sadır olabilmesi, daha doğrusu insanoğlunda farklı/zıt söz ve tavırların görülebilmesinin arka planında iş bu kalp değişkenliğinin olduğu görülmektedir. İmanın hedefi ise kalbin belirlenen ilkesel hususlarda emniyetini ve kararlılığını temindir dense yanlış olmaz. Madde ve mana boyutlarıyla kalbin önem derecesini ve binbir halini ortaya koyma amaçlı naslara ve literatüre kısaca göz atıldığında bile zengin verilerle karşılaşılacaktır. Allah kime hidayet vermek isterse o kişinin kalbini İslam’a açtığından bahseder Vahiy. Kuran’da kalp hallerini tasvir amacıyla kıyamet günü mal ve evladın değil de selim bir kalple gelenlerin fayda göreceği belirtilir. Yine Tevhid-Şirk bağlamında bir insanın göğsünde iki kalp yaratılmadığı beyan edilir. Müminlerin temel vasıflarından biri ise Allah anıldığında kalplerinin haşyetullah ile titremesi ve imanlarının artmasıdır. Vahye göre muttakilere yaklaştırılan, vaad edilen cennet görmediği halde Rahman’dan haşyet duyan ve Allah’a yönelmiş bir kalple/kalbin munib gelenlere mahsustur. Kalp terbiyesi bağlamında Allah’ı zikretmenin itminanın temel vesilesi olduğu da belirtilen diğer bir husustur. Tabi olunan imtihanlar kimilerinin kalp hastalıklarını artırarak kasvetlenmesini/katılaşmasını sağlarken kimilerinin ise kalplerinin huşu, huzur bulmasını temin eder. Yine insanların günah işleyip kazanmasıyla kalplerinin paslanacağından bahseder Kur’an. Keza Vahyin bildirdiği ğaliz/katı kalpli insanların et- rafındakilerin dağılacağı hususu davet fıkhı açısından önem arz etmektedir. Bir başka vesileyle kalplerinde eğrilik bulunanların ayetlerin müteşabihatına yöneldikleri ifade edilir. Yine itaat edilmemesi gereken kişiler hevasına tabi olan, her işi aşırılık olan ve kalbi Allah’ı anmaktan gafil kılınmış kişiler olduğu tasrih edilir. Hevasına tabi olanların kulaklarının ve kalplerinin mühürlendiği de zikredilmektedir. İsrail oğullarının ahvali Bakara kıssasında tasvir edilirken de kalp katılığı/kasveti taşın katılığı ile kıyas edilir. “Taş gibi veya daha katı” tabiri üzerinde ayrıca durulmalıdır. Çünkü nice taşlar vardır ki çatlar, içinden nehirler fışkırır. Niceleri vardır ki Allah korkusundan aşağı yuvarlanır. “Yahudilerin kalplerine Buzağı sevgisi içirilmişti” cümlesi de kalp ahvaline dair eşsiz Kur’an ifadelerindendir. Yine Yahudilerin dilinden hikâye edilerek kalplerin perdeli olduğu ifade edilirken, münafıkların tasvirinde kalplerinin hastalıklı olduğu beyan edilir. İnsanların çoğunun inkârcılıklarının mazereti olarak “kalplerimiz kılıflıdır/kulubuna ekinnetin” dediklerini görmekteyiz. Peygamber hanımlarına hitap edilirken kalbinde hastalık bulunanların ümide kapılmamaları için çekici bir eda ile konuşmamaları vurgulanmaktadır. Vahyin kâfirlere yönelik hitabında kalbin akletmesinden, akletme fiilinin kalbe izafe edilmesinden ve kalp körlüğünden bahsedilmesi çarpıcıdır: “Yeryüzünde gezmediler mi? Dolaşsalardı akledecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Gerçek şu ki gözler kör olmaz; lakin göğüslerdeki kalpler kör olur.” Yine “Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerinde kilitler mi var?” hitabı çarpıcıdır. Bu ve buna benzer ifadeler Vahyin öneminden sebep kalp ve kalp ahvalini sürekli gündeminde tuttuğunu göstermektedir. Kalp ve ahvaline dair hayli nebevi ihtarattan kısa bir demet zikretmek de gayenin hâsıl olması açısından yerinde olacaktır: Meşhur bir hadiste ifade edildiği üzere “Vücutta bir et parçası vardır ki onun salahı bütün bedenin salahı, onun fesadı da bütün vücudun fesadıdır. Dikkat edin o kalptir.” Benzer bir ifade de ise kalp hükümdara benzetilmiştir. Hükümdar düzgün olursa teba düzgün olur, hükümdar bozuk olursa teba da bozuk olur buyrulmuştur. Yine nebevi öğretiyle bilmekteyiz ki kişinin dünyada sahip olduğu en hayırlı şeyler; “Şükreden bir kalp, zikreden bir dil ve saliha bir eştir.” Lugavi manaya işaretle “ Şüphesiz Âdemoğlunun kalbi serçe kuşu gibidir. Günde yedi defa döner, çevrilir durur” demiştir Resul’ü Zişan efendimiz. Keza sahabinin Peygamber yanında bulunulan hal ile çoluk-çocuk, iş-güç halini kıyas ederek Hanzala münafık oldu demesi üzerine Hz. Rasul’ün “Ey Hanzala! Bazen öyle, bazen böyle olur” diyerek kalp değişkenliğinin tolere edilebilir sınırlarına işaret etmesi mühimdir. Kalbin günahlarla ilişkisi ise şöylece betimlenmiştir: “Kul bir hata işlerse kalbine siyah bir nokta konur. Eğer kendini günahtan çeker, tevbe ve istiğfar ederse kalbi cilalanır, etmezse ta ki kalbini kaplayıncaya kadar nokta artırılır.” Keza “Kalbe nur girince rahatlar, genişler. Bunun alameti nedir denilince dedi ki: Ahirete yöneliş, aldanma yurdundan uzaklaşma, ölüm gelmeden önce ölüme hazırlanma” ifadesi mahza hikmet yumağıdır. “Şanı yüce olan Allah suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar” meşhur ifade ise kalp ve amellerinin Allah katındaki yegâne değer kriteri olduğu gerçeğini sarih bir şekilde göz önüne sermektedir. Naslardaki ifade sıklığı ve konu genişliği –her hak sahibine hakkını vermek dolayımında- kalp üzerine ihtimamı/titizlenmeyi gerektirmekte ve bu hususu bir sufi meşguliyeti olmaktan çıkarıp her müminin temel belki de öncelikli ödevlerinden biri kılmayı gerektirmektedir. Bundan dolayıdır ki iş bu naslar dikkatle fehm edilmesi gerektiği gibi salih öncülerimizin kalp ve kalp ahvaline, hasta lıklarına dair hayat tecrübeleri ve bu tecrübelerden damıttıkları öğretici sözleri de aynı titizlikle irdelenmelidir kuşkusuz. Hz. Âdem (a.s.) kıssasından başlayarak araştırılacak Tevhid tarihinde konumuz açısından ciddi detaylar bulunacaktır. Hira tecrübesinin şekil değiştirerek itikaf ibadeti olarak sürekli kılınması mümine hayatının belirli dönemlerinde kendine vakit ayırarak kalbi, ameli tamirata yönelmesinin emredilmesi de konumuz açısından hayli öğreticidir kuşkusuz. Mühim bir vurgu olarak İslam düşüncesinde kâfirlerin aslında ölü oldukları, hayat sahibi olmadıkları kabul edilir. Hakikatte hayat kalbin hayatıdır. Taat, ibadet vb Allah ile birlikte hayat bulduğu vakitlerin dışında insanın ömrü olmadığı da zikredilmiştir. Tevhid/tüm anasırı ve derunuyla tahkiki iman, ihlâs/dini Allah’a has kılmak, sevgi, sıdk, itminan, tevbe, inabe, havf/Allah’tan korkmak, reca/ Allah’tan ümit kesmemek, huşu, hüzün, vela, bera, sabır, şükür, rıza, tevekkül, tevazu, murakabe, zühd, kanaat, vefa gibi kalbin tezyin edilmesi gerekenler ile şirk, küfr, nifak, riya, kizb, kin, hased, gıybet, gaflet, hırs, öfke gibi sakınılması gereken hususlar başlıca mezmum kalp amelleri olarak öne çıkan hasletlerdir. Her bir haslete dair nitelikli bir farkındalığın emek istediği de aşikârdır. İş bu varidatın, kalp süsü amellerin salikte parıldaması, kalbe doğuşu, kalpte yerleşmesi, makam ve hale dönüşmesi üzerinde ayrıca durmak icap etmektedir. İnsanın lugavi yönüyle nisyan/unutma ile malül olduğu hatırlanınca hayatın bir hatırlama çabasından ibaret olduğu da söylenebilir. Öyle ki hayat imtihanını insanın zaaf noktalarının farkındalığı ile zaaflarını denetim altına alması, eksikliklerin farkındalığı ile bir tamamlama çabası üzere olması ve kuvvet noktalarının farkındalığı ile de kuvvetlerinin tahkim edilmesi mücadelesi olarak tarif edebiliriz. Bu ise kalbe dokunan, hatta işleyen söz ve fiillerin sahibi/ehl-i dıl olmakla alakalıdır. Kalbin selameti kişiyi Allah’tan perdeleyen şirk, bidat, kontrolsüz şehvet/arzu, gaflet ve riya/ Allah’a yönelmeyi engelleyen her şeyden uzak olmaya bağlıdır. Kalbin masivadan, fena yurdundan yüz çevirip beka yurduna ve sahibine tamamen bağlanması önem arz etmektedir. Yine her dem kalp ve kalp amellerinin murakabesi/kontrol altında tutulması da vurgu yapılması gereken hususlardandır. Hatime yerine nebevi dua eksiği tamamlama hükmünde olacaktır: “Allahım! Huşu duymayan kalpten, faydasız ilimden ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.” “Ya Mukallibel kulub! Sebbit kulubena ala dinik

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul